Travma, kişinin gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır yaralanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayı yasamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da maruz kalmış olma durumu olarak tanımlanmaktadır. Kişi o olay karsısında korku, çaresizlik ve dehşet duygularını yoğun olarak yaşamıştır (Çelik, 2009).
Travma, bireyin ruhsal ve bedensel varlığını çok değişik biçimlerde sarsan, inciten, yaralayan her türlü olaydır. Travmatik olaylar arasında, doğal afetler, savaş, soygun, trafik ve uçak kazaları, ağır dayak, işkence görmek, tecavüz, istismarlar vb. gibi herkes için ağır stres olabilecek olaylar sayılabilmektedir (Öztürk, 2002).
Travmanın sıklığı, ve şiddeti psikopatolojinin çeşitliliğini ve sıklığını arttırmaktadır (Bostancı, Albayrak, Bakoğlu, Çocan, 2006). İlkokul çağı çocuklarında travma ile ilgili kaçınma ve duyarsızlık belirtileri görülemeyebilir. Travmatik olay sırasında zaman algısında değişiklikler görülebilmektedir. Özellikle ergenlik öncesi çocuklarda uyku bozuklukları çok sık olarak görülmektedir. Uyku güçlüklerini dışında öfke patlamaları, konsantrasyon güçlüğü, tetikte olma ve irkilme yanıtında artma ve olasılıkla tekrar edici travmaya maruz kalan kötüye kullanım öyküsü olan çocuklarda kaçınma, tetikte olma, saldırganlık ve ağrı gibi belirtilere daha sık rastlanmaktadır (Yorbık, Dikkatli, Söhmen, 2002). Maruz kalınan travmaya göre farklı alt tipler olmaktadır. Tip I travmalar (motorlu araç kazaları, pusuya düşürülme gibi ”aniden oluşan” travmalar) travmayı yeniden yaşama, kaçınma ve artmış uyarılmışlık gibi belirtiler ile sonuçlanırken, tip II travmalar (çocuğun fiziksel ya da cinsel kötüye kullanımı gibi değişik, çoğul uzun süreli travmalar) çocuklarda daha çok inkar, duyarsızlaşma ve öfke gibi belirtilerle karakterizedir (aktaran Yorbık, Dikkatli, Söhmen, 2002).
Çocukluk çağında yaşanan duygusal travmaların ileriki yıllarda kişilik bozuklukları, depresyon, madde kullanımı, antisosyal davranış bozuklukları gibi birçok ruhsal sorunla ilişkili birçok araştırma yapılmıştır. Çocukluk yaşantılarında travma öyküsü bulunan yetişkinler ruhsal sorunlar açısından daha yüksek risk altındadırlar. Çocukları örseleyici yaşantı durumlarında travmaya özgün davranış kalıpları (çabuk tepki verme, kaçınma, çaresizlik, yıkıcı davranışlar) geliştirdiğini ve bunların oluşan şemalar yoluyla yetişkin yaşama taşıdığı ileri sürülmektedir. Bu çocukların erişkin dönemdeki ilişkilerinde çocukluktaki kötüye kullanma, saldırıya uğrama, şiddet ve örselenme sahnelerini yineleyici biçimde yaşadıkları düşünülmektedir (Durmuşoğlu, Doğru, 2006).
Bireyin ruhsal ve bedensel varlığını çok değişik biçimlerde sarsan, inciten, yaralayan her türlü travmanın münkün olan en erken dönemde ele alınması son derece önemlidir.
Kaynaklar:
Bostancı, N., Albayrak, B., Bakoğlu, İ., & Çoban Ş. (2006). Üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmalarının depresif belirtileri üzerine etkisi. New Symposium Journal , 44 (4), 189-195..
Çelik, C. (2009). Obsesif Kompulsif Bozuklukta Çocukluk Çağı Travmatik Yaşantıları, Dissosiyatif Yaşantılar ve Bilişsel Süreçler. Yüksek Lisans Tezi. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
Durmuşoğlu N., & Doğru S,. (2006). Çocukluk örseleyici yaşantılarının ergenlikteki yakın ilişkilerde bireye etkisinin incelenmesi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 15, 237-146.
Öztürk, O. (2002). Ruh Sağlığı Ve Bozuklukları. Ankara: Nobel Tıp Kitabevi.
Yorbık, Ö., Dikkatli, S., & Söhmen, T. (2002). Çocuk Ve Ergenlerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu. T Klin J Psychiatry Dergisi, 3. 35-44.